VERGİ HUKUKUNDA GÜNCEL SORUNLAR
GİRİŞ:
Bu çalışmada, vergi hukukunda sıkça karşılaşılan güncel sorunlardan bazıları irdelenmiş ve konulara ilişkin çözüm önerileri sunulmuştur. Çalışmanın kapsamında, serbest meslek kazançlarında vergiyi doğuran olay ve buna bağlı olarak serbest meslek makbuzunun düzenlenmesi gereken zaman sorunu, vergi inceleme elemanları tarafından tarh zamanaşımını durdurmak amacı ile matrah takdirinin takdir komisyonuna sevki durumunda yaşanan sorun, ele alınmıştır.
- Serbest Meslek Kazancında Gelir Vergisi ve Katma Değer Vergisi :
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, serbest meslek kazancında vergiyi doğuran olay, farklı şekilde düzenlenmiştir. Uygulamada bu çelişkiden dolayı sıkıntılar yaşanmaktadır. Aşağıda, uygulamada yaşanan bu sıkıntılar ile sebepleri incelenecek ve çözüm önerilerine yer verilecektir.
Öncelikle, serbest meslek kazancı ve serbest meslek faaliyetinin kapsamını belirlemek gerekir. Gelir Vergisi Kanunu’nun 65. Maddesi, serbest meslek kazancının tarifini yapmaktadır. Buna göre; “Her türlü serbest meslek faaliyetinden doğan kazançlar, serbest meslek kazancıdır. Serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye, ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin, iş verene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır.” Serbest meslek faaliyeti, eser veya vekalet veya karma nitelikli bir sözleşmeye dayalı olarak belirli bir edimin ifası şeklinde olabileceği gibi, süreklilik de arz edebilir. Bir doktorun ameliyat yapması, mimarın proje çizmesi, mali müşavirin rapor hazırlaması veya bir avukatın bir davayı yürütmesi, belirli bir işin üstlenilmesine, süreli veya süresiz olarak mali veya hukuki danışmanlık verilmesi ise, sürekli işlere örnektir.
Aynı yasanın 67. maddesi, serbest meslek kazancının tarifine yer vermektedir: “Serbest meslek kazancı, bir hesap dönemi içinde serbest meslek faaliyeti karşılığı olarak tahsil edilen para ve ayınlar ve diğer suretlerle sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatlerden bu faaliyet dolayısı ile yapılan giderler indirildikten sonra kalan farktır.” Serbest meslek kazancının tanımını yapan söz konusu madde, tahsil edilen kazanca işaret edilmekte, böylelikle kazancın vergilendirilmesi, tahsil esasına dayandırılmaktadır. Nitekim, serbest mesleklerde, kazancın miktarı her zaman baştan belirlenemediği gibi, kimi zaman kısmen veya tamamen tahsil edilememesi de söz konusudur. Örneğin, bir avukatın açtığı tazminat davasında, kazanılacak tazminat miktarının ve bu tazminattan alınacak vekalet ücretinin, davanın başında bilinmesi mümkün değildir. Bu nedenle Gelir Vergisi Kanunu’nda benimsenen tahsil esası, serbest mesleklerin yapısı ile uyumlu bir düzenlemedir.
Gelir Vergisi Kanunu’nun aksine Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, serbest meslek kazançları için özel bir düzenleme yapılmamış, verginin doğumu, mal teslimi veya hizmetin ifasına bağlanmıştır. Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 10 maddesi, bu genel kuralı belirlemekle birlikte, istisnalarına da yer vermiştir. Bu hallerde Katma Değer Vergisi, malın tesliminden önce veya sonra doğabilmektedir. 10. Maddenin b bendine göre; “Malın tesliminden veya hizmetin yapılmasından önce fatura veya benzeri belgeler verilmesi hallerinde, bu belgelerde gösterilen miktarla sınırlı olmak üzere fatura veya benzeri belgelerin düzenlenmesi” anında, vergiyi doğuran olay meydana gelir. Vergi Usul Kanunu’nda belirtilen belgeler, fatura ve benzeri belgelerdir. 1 Nolu Katma Değer Vergisi Tebliği’nin X-A bölümünde bu belgeler, şöyle sayılmıştır: Fatura(VUK m. 233), perakende satış vesikaları(VUK m. 234), gider pusulası(VUK m. 234), müstahsil makbuzu(VUK m. 235), serbest meslek makbuzu(VUK m. 235). Bu belgelerden birinin düzenlenmesi halinde, KDVye konu olan mal teslim edilmemiş veya hizmet ifa edilmemiş olsa dahi, KDV açısından vergiyi doğuran olay gerçekleşmiştir.
Yine 10. Maddenin c bendinde “Kısım kısım mal teslimi veya hizmet yapılması mutad olan veya bu hususlarda mutabık kalınan hallerde, her bir kısmın teslimi veya bir kısım hizmetin yapılması” anında KDVyi doğuran olayın meydana geldiği belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi Katma Değer Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi’nin doğumu için, Gelir Vergisi gibi kazancın tahsilini aramamakta, malın teslimi veya hizmetin ifasını yeterli görmektedir. Böylelikle Katma Değer Vergisi Kanunu, vergiyi doğuran olay bakımından tahakkuk esasını benimsemiştir. Bu nedenle, verilen hizmetin bedeli uzun zaman sonra tahsil edilse ve hatta kısmen veya hiç tahsil edilemese dahi, Katma Değer Vergisi doğmuştur ve ödenmesi gerekir.
Vergiyi doğuran olay gerçekleştiğinde, hizmet bedeli tahsil edildiğinde veya avans alındığında, Vergi Usul Kanunu 236. Maddesi gereğince, serbest meslek makbuzu düzenlenmesi gerekir. Serbest meslek kazancı bakımından vergiyi doğuran olay, Gelir Vergisi Kanunu ve Katma Değer Vergisi Kanunu’nda yukarıda açıklandığı gibi farklı şekilde düzenlenmiştir, ilgili hükümler çelişmektedir. Gelir vergisinde, serbest meslek kazançları bakımından vergiyi doğuran olayın meydana gelmesinde tahsil esası öngörülmekte ve serbest meslek makbuzunun bu tarihte düzenlenmesi gerekmektedir. Buna karşılık Katma Değer Vergisi bakımından tahakkuk esası benimsenmiş, KDV bakımından vergiyi doğuran olay, hizmetin yapılmasına bağlanmıştır. Bu nedenle, vergiyi doğuran olay, iki vergi açısından farklı tarihlerde meydana gelebilmekte, bu durumda da serbest meslek makbuzunun ne zaman düzenlenmesi gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle bu sorunun çözüme kavuşturulabilmesi için, kanımızca, Katma Değer Vergisi Kanunu’nda, Gelir Vergisi Kanunu ile paralellik sağlayacak şekilde düzenleme yapılması gerekmektedir.
2- Vergi İnceleme Memuru Tarafından Vergi Matrahı Takdiri İçin Takdir Komisyonuna Gidilmesi Durumunda Zamanaşımı Sorunu:
Uygulamada vergi inceleme elemanları, zamanaşımı süresinin dolmasına kısa zaman kala, zamanaşımını durdurmak amacıyla takdir komisyonuna dosyalarını sevk ettikleri görülmektedir. Bu bölümde, bu durumun yarattığı sorunlar incelenecektir.
Öncelikle, vergi hukukunda zamanaşımı konusuna değinmek gerekir. Vergi hukukunda tarh (veya tahakkuk) zamanaşımı ve tahsilat zamanaşımı olmak üzere iki tür zamanaşımı söz konusudur. 213 sayılı Vergi Usul Yasası’nın 113 ve 114. maddelerinde zamanaşımı konusu düzenlenmiştir. 113. madde; “Zamanaşımı, süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkmasıdır. Zamanaşımı, mükellefin bu hususta bir müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder.” şeklindedir. 114. maddede ise, tarh zamanaşımı süresini düzenlemektedir. Buna göre; “Vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergiler zamanaşımına uğrar.” Maddenin ikinci fıkrasında, zamanaşımını durduran hallere yer verilmiştir. Buna göre; vergi dairesince matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulması, zamanaşımını durdurur. Duran zamanaşımı mezkûr komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren kaldığı yerden işlemeye devam eder. Ancak işlemeyen süre her hâl ve takdirde bir yıldan fazla olamaz.
Tahsil zamanaşımı, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamına giren vergi borçları için söz konusudur. Yani, kesinleşmiş(tarh, tebliğ, tahakkuk etmiş) ancak ödenmemiş olan vergilerin tahsili için belirlenen zamanaşımı süresi, tahsil zamanaşımı süresidir. 6183 sayılı yasanın 102. maddesi uyarınca amme alacağı, vadesinin rastladığı takvim yılını izleyen takvim yılının başından itibaren beş yıl içinde tahsil edilmezse zamanaşımına uğrar. Zamanaşımından sonra mükellefin rızaen yapacağı ödemeler kabul olunur. Tahsil zamanaşımı süresi, tarh zamanaşımı süresinin aksine durmaz. Tahsil zamanaşımı süresi, aynı yasanın103. maddesinde sayılan hallerde kesilir.
Vadesi henüz gelmemiş vergiler vade tarihinde, vadesi geçmiş olanlar ise, tahakkuk ettirildiği tarihten itibaren 1 ay içinde ödenmelidir. Bu süreler içinde ödeme yapılmazsa, vadeyi takip eden yılın başından başlamak üzere, 5 yıl içerisinde idarenin vergiyi tahsil etmesi veya tahsil etmek için işlem yapması gerekir. Aksi halde idarenin vergi alacağı, tahsil zamanaşımına uğrar.
Bu çalışmaya konu olan zamanaşımı, tarh zamanaşımıdır. Uygulamada vergi inceleme memurları, incelemesine başlanmış beyanları, zamanaşımı süresini durdurmak amacıyla takdir komisyonuna sevk edebilmektedir.
Takdir Komisyonu, Vergi Usul Kanunu’nun 72-92 maddeleri arasında düzenlenmiştir. 72. madde, komisyonun kuruluşunu düzenlemektedir: “Takdir komisyonu; illerde defterdarın, ilçelerde malmüdürünün (müstakil vergi dairesi olan ilçelerde ilgili vergi dairesi müdürünün) veya bunların tevkil edecekleri memurların başkanlığı altında ilgili vergi dairesinin yetkili iki memuru ile seçilmiş iki üyeden kurulur.” Takdir komisyonunun görevleri, 74. maddede düzenlenmiştir. Buna göre; “72 nci maddenin birinci fıkrasına göre kurulan takdir komisyonunun görevleri şunlardır.: 1. Yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak, 2. Vergi kanunlarında yazılı fiyat, ücret veya sair matrah ve kıymetleri takdir etmek.”
Vergi inceleme elemanı tarafından takdir komisyonuna dosyanın sevk edilmesinin zamanaşımını durdurup durdurmayacağı konusu tartışmalıdır. Bizce bu durumda zamanaşımının durduğu kabul edilemez. Öncelikle, vergi inceleme elemanı zaten matrah takdir etme yetkisine sahiptir. Vergi Usul Kanunu’nun 30. maddesinde “inceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah ve matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır” hükmü mevcuttur. Buna göre, vergi inceleme elemanının matrah takdir etme yetkisi vardır. Bu nedenle, bu yetki kullanılmaksızın, sırf zamanaşımını durdurmak amacıyla takdir komisyonuna başvurulması, yasal dayanaktan yoksundur. Vergi inceleme elemanları, 5 yıllık süre içerisinde işlerini bitiremedikleri için zamanaşımına uğramak üzere olan dosyaları, takdir komisyonuna sevk ederek bir anlamda yasayı dolanmaktadır. Vergi inceleme elemanları, matrahın takdir komisyonuna gönderilmesi için vergi dairesine yazı yazmakta, bu şekilde zamanaşımını durdurduktan sonra inceleme raporunu hazırlamakta ve takdir komisyonunca bu rapor doğrultusunda matrah takdir edilmektedir. Bu durumda, incelemeye başlamanın zamanaşımını durdurması söz konusu olmaktadır ki; bu hal, 114. maddeye açıkça aykırıdır.
Diğer yandan, vergi mükellefleri tarafından kullanılan defter ve belgeler Vergi Usul Kanunu’nun 253. maddesi gereğince, 5 yıl saklanması zorunludur. Madde hükmüne göre mükellefler, tutmak zorunda oldukları defterleri, ilgili bulundukları yılı izleyen takvim yılından başlayarak 5 yıl süreyle saklamak ve yetkili makamlar tarafından istenildiği takdirde incelemeye ibraz etmek zorundadırlar. Uygulamada, zamanaşımı süresini uzatmak için vergi incelemesi devam ederken vergi matrahının takdiri için takdir komisyonuna başvurulmakta, sonrasında düzenlenen inceleme raporlarında takdir olunan vergi matrahı için çoğunlukla muhafaza ve ibraz süresi geçmiş bulunan defter ve belgeler dayanak gösterilmektedir. Mükellef tarafından ibraz edilen belgeler, rızaen ibraz edilmiş olsalar dahi, bu defter ve belgelere dayanılarak matrah ve matrah farkı tesis edilmesi hukuken mümkün değildir. Nitekim, Vergi Usul Kanunu’nun 113. maddesinin ikinci fıkrası, zamanaşımı, mükellefin müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade eder hükmünü içermektedir. Dolayısıyla mükellef ödevleri resen dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, bu tür belgelere dayanılarak düzenlenen inceleme raporları, bu yönü ile de hukuka aykırıdır.